Son zamanlarda bir şey fark ettim. Yaşam sanki bana hep yolda olmaktan ibaretmiş gibi gelmeye başladı. Bunu ister gerçek isterseniz de mecazi anlamda düşünebilirsiniz. Hangi şekilde ele alırsak alalım bir yolculukta olduğumuz gerçeği ile yüzleşiyoruz. Hepimizin yolu kendi öz amacına özgü. Bazen bizim yollarımız o kadar diken ve taş dolu olabiliyor ki "neden ben?" diye sormak zorunda kalıyoruz. Bazen o kadar sisli ve bir o kadar karanlık olabiliyor ki adeta önümüzü göremiyor ve ışık arayışına girebiliyoruz. Bu noktadan sonra yaşam artık bir arayışa da dönüşmeye başlıyor. Hepimizin kendine özgü bir yolu olduğu gibi yine bize mahsus bir rengimiz var. O yüzden çoğu zaman arayışımız rengimizi bulmak için. Buradaki renk olgusunu bir metafor olarak algılayarak kendi nihai hedefimiz ve keşfimiz olarak da açıklayabiliriz. Yola çıkıyoruz, arıyoruz. Amacımız ise rengimizi bulmak... Gelin, bu konuyu biraz daha açalım.
Önce her şey bir düşüncedir. Neden pozitif
düşünmemiz gerektiği şimdi açıkça önümüzde görünüyor. Evet, dikenli ve taşlı
yollar devam ediyor. Ama aynı zamanda, olaylara olumlu bir bakış açısı ile
bakarak önümüzü görmeye çalışıyoruz.
Daha sonra karşılaştığımız her şey bir
keşfe dönüşecek. Bu keşif aslında kendimize çıkan bir yoldur. Kim olduğumuzun
ve nasıl bir amaç için dünyada olduğumuzun bilincine varacağız. Diyelim ki siz
bir savaşçı olmak ve meydanlarda mücadele etmek için kendinizi zorluyorsunuz.
Ama acaba hayat amacınız bu mu? Belki de siz bu dünya'ya bir rehber olmak için
geldiniz. Belki de adalet sağlamak için, yaraları iyileştirmek için geldiniz.
Bu kendinizi keşfetmek demektir. Bu yolunuzun değersiz olduğu anlamına gelmez.
Herkes savaş meydanında savaşırsa, kim hükümdar olacak? Kim tabip olacak, kim
bu şehirleri tekrar inşa edecek? Hepimizin bir rengi var. Dünya için ve çağımız
için gerekliyiz. Evet, içimiz de bir savaşçı ruh olabilir. Ama bu ruhu kendi
yolumuzu bulmak için de kullanabiliriz.
Artık sıradaki keşif, tamamen kendimizle ilgili. Kendimiz olduğumuzda nasıl görünüyoruz? Kendimiz olmak bize nasıl hissettiriyor? Kendimiz olmanın bedellerini fark ediyoruz. Bununla nasıl başa çıkacağımızı öğreniyoruz. Dünyanın sanki farklı bir boyuta geçtiğini hissetmeye başlıyoruz. İşte bu nokta da rengimizi bulmuş oluyoruz. Tabii, bu sadece bir örnekti. Bunu kendi yolculuğunuza göre yorumlayabilirsiniz. Söz konusu rengimiz, çevrenin ve toplumun beklentilerinden uzak, sadece beni ben yapan o keşiftir.
Yolumuzu bulmak sanıldığı kadar basit ve
kolay değil. Zaten bu yüzden de ulaşıldığında derin bir oh çektiriyor. Dünya
yolunu ve rengini bulamamış insanlarla dolu. Çünkü büyük bir çaba ve dayanma
gücü gerektiriyor. Ama yukarıda da bahsettiğimiz gibi öncelikle, farkındalık.
Bir kuşun kafeste olduğunu anlaması için önce kanatlarını fark etmesi,
uçabilecek potansiyeli olduğunu anlaması gerekir. Daha sonra ise kafesten
kurtulabilmesi için mücadele etmelidir.
Kendi rengimizi bulma sürecinde önümüze çıkan zorluklar, bizim büyüme ve öğrenme sürecimizin bir parçasıdır. Çünkü hali hazırda yaşam zorlukları ile iç içedir. Hem ilerlemeye çalışırken hem de durup anlayabilmemiz epey güçtür. Yaşam zaten bu karmaşıklıklar ile devam edebilmemizi gerektirir. Sadece devam etmek.
Yaşam yolculuğumuz devam ederken iyi ve kötü olarak adlandırabileceğimiz nadir durumlar vardır. Bizim için iyi mi? veya kötü mü? Bunu ancak zaman gösterecektir. Bize düşen, zorluklara karşı direnç göstermek ve bu süreçten almamız gereken dersi almamızdır. Bu dersler, bizim öğrenme ve gelişme sürecimize yardımcı olur. Bu dersler, rengimizin tonudur diyebiliriz.
Hayatta her şey bir seçimdir. Yolumuzu ve
rengimizi bulmak da öyle. Öncelikle bir rengimiz olduğuna inanmayı seçebiliriz.
Yolumuzu bulmak için yalnızca dışsal değil içsel de bir keşif gerekir. Bu keşfi
yapabilmemiz için özgür seçimlerimize ihtiyacımız vardır. Farkındalık özgürlük,
özgürlüğümüz farkındalığımızdır.
Hayatımızda aldığımız kararlar rengimizi
bulmanın önemli bir adımıdır. Yeni bir yola çıkmaya karar verebiliriz. Yeni bir
kitaba başlamaya veya yeni bir adım atmaya... Belki bunlar bizi rengimize
kavuşturur. Ama bu kararları alabilmek için kendi özgür ve hür irademizle
hareket edebilmeliyiz. Yani, cesur olmalıyız. Böylelikle hem dış dünya hem de
içsel benliğimizle bağ kurabiliriz. Korkularımızdan arınmalıyız. Korkular
yerimizde saymaktan başka bir sonuç vermez bize.
Seçimlerimizle hayatımızı belirleriz.
Kafesteki kuş örneğine dönersek eğer, o kuş da dışarıdaki hayattan korkabilir.
Alışkanlıklarını bırakmak zor gelebilir. Ama kuşun kanatları her seferinde ona
kim olduğunu ve rengini hatırlatır. O halde bizler'de bir rengimiz olduğu
gerçeğini sıklıkla hatırlamalı ve cesur olmayı seçmeliyiz.
Rengimize doğru yol almaya başladığımızda,
çeşitli değişimlerden de geçeriz. Kanatlarımızı çırpmayı öğreniriz. Önce bir
kaç çırpış, bir kaç düşüş, biraz korku, biraz çaba, biraz zaman ve sonunda bir
kanat çırpışı ile göklere yükseliriz. Değişim kaderimizdir. Kimse buna karşı
koyamaz. Uçmak da kuşun kaderidir. Evet, ucunda zorluklar var ama her şey eninde
sonunda rengini bulur.
Her seferinde kendimizi şekillendiririz. Acıları ve zorlukları bir gelişim ve büyüme aracına dönüştürürüz. Rengini kazanmak bütün bu kendini tanıma, farkına varma ve büyüme sürecinin tamamıdır. Bu süreç belki de bir ömür boyu devam eder. Rengimizi kazandığımızda kendimizi sevmeyi öğreniriz. Süreç aynı zamanda bizi rehber de kılabilir. Böylelikle rengini arayan herkese destek olabiliriz. İşte, bu da rengimizin bir tonudur.
Herkesin yolunu ve rengini bulabilmesi dileğiyle.
Çok güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık 🙏
YanıtlaSilMerhaba. Beğenmenize sevindim. İlginiz için teşekkür ederim.
Sil