Okuma Alışkanlığı: Neden Okumalıyız ve Kitapların Önemi


İlkokula başladığımız ve okumayı öğrendiğimiz yıllardan beri aslında kendimize çok değerli bir arkadaş edinmiş oluyoruz. Bu güzel arkadaş hem bizi eğlendirmeye hem de geliştirmeye yarıyor. En önemlisi kim olacağımıza ve değerlerimizi belirlemeye kadar birçok konuda bize yol gösteriyor. Bahsettiğim bu arkadaş kitaplardan başkası olamaz. 
Kendimi zaman zaman iyi bir okuyucu olarak nitelerim. Zaman zaman diyorum çünkü hayat çizgimiz hep belirli bir hizada yol almadığı için arada kitap okumayı aksattığım zamanlar da oluyor ne yazık ki. Tabii bu zamanlar benim okuyamadığım için vicdan azabı duymama da yol açıyor. Bunun en büyük sebebi kitapların benim için çok değerli ve önem verdiğim bir yoldaş olmasıdır. 
Bu yazıyı tamamen bu konuya ayırmak istedim çünkü toplum olarak okumanın önemi konusunda yeterli derecede bilgi ve merak sahibi olduğumuzu düşünmüyor oluşumdandır. Bunun nedeni de bence böyle bir alışkanlık edinmiyor oluşumuzdan. Evet, hepimiz kendine göre farklı şeylere zaman ayırmayı seçiyoruz ama kitaplar hep arka planda kalıyor. Hayatlarımızın belirli bir kısmını ciddi olarak kitaplara ayırmalıyız. Gerek mental gerekse de ruhsal açıdan bize çok iyi gelecektir. Bu konunun çok önemli ve üzerinde durulması gerektiğini hissettiğim için bu yazıyı yazmak istedim. Gelin biraz daha ayrıntılara inelim. 

Okumanın Önemi
Kitap okumak, insanoğlunun dünya üzerinde gerçekleştirmiş olduğu en önemli keşiftir. Okuyarak zihnimizi geliştirdik. Okuyarak sorgulamayı ve merak etmeyi öğrendik. Daha çok okuyarak anlamaya başladık ve bu sayede kendimizi bir adım ileri taşır olduk. Okuyan insanın dil haznesi arttı ve bu sayede daha çok ve farklı kelimeler ile düşünür oldu. Bu beceri ise ona farklı denenmemiş yollar ve kapılar açtı. Çünkü okuyan insan aynı zamanda deneyen ve çabalayan insana da dönüşür. Kendi zihninin sınırsızlığını fark eden birey eylemlerinin de sınırsız olacağını ve evrenin daha keşfedilecek pek çok yönü olduğunun farkına vardı. Okudukça hem kendine hem de diğer insanlara olan bakış açısı da bu ölçüde değişti. Dünyaya dair birçok şey öğrendi. Doğaya ve bilime dair yeni fikirler edindi. Okudukça gelişti ve daima okuduklarını davranışa dönüştürmeye çalıştı. 
Okuyan insan diğerlerine karşı daha hoşgörülü bir tavır sergiler oldu. Olaylara ve durumlara empati içinde yaklaşır oldu. Hem kendisini hem de çağdaşlarını daha iyi anlar ve açıklar oldu. 
Hepimiz bir şekilde okumaya çalışıyoruz. Kimimiz öykü sever ve onun dünyasında oyalanarak kendine faydalı ve eğlenceli anlar yaratmaya çalışır. Kimimiz şiir sever. Okudukça şiire benzer. Kendi dünyasını da bir o kadar naifleştirir. Bazılarımız romanlara bayılır. Klasik, aşk veya modern fark etmeksizin onunla uzun bir yola çıkmayı sever. Onun evreninde vakit geçirmekten mutluluk duyar. Ama bazılarımız ise bilimsel yolda ilerler. Ansiklopedi karıştırır. Gerçi şimdilerde bu durum pek yaşanmasa dahi bazılarımız bilimsel makaleler ve yayınlar ile kendini geliştirerek ileriye taşımayı amaçlar. Ama gördüğünüz gibi hepimiz bir şekilde okuruz. Okumadığımız anlarda ise okumaya hasret duyarız. Çünkü okumak bizim için vazgeçilmez bir ihtiyaç haline gelmiştir. Tıpkı yeme ve içme gibi temel ihtiyaçlarımızın yanında okumak da bizim adeta hayati bir fonksiyonumuz olmuştur.

Benim Gözümden Okumak
Okumak benim dünyamla ve yaşadığım dünya ile aramda bir köprü görevi görmeye yarayan çok önemli bir araç. Okumaya Külkedisi ile başladığımı hatırlıyorum. Herhalde ondan önce de farklı şeyler okumuşumdur. Yani sonuçta okumayı ve yazmayı öğrenme sürecinde kısa kısa metinler ve hikayeler okumuşumdur. Ama kendimi tam anlamıyla bir okuyucu olarak görmeye başlamam ilkokul ikinci sınıfta okumuş olduğum Külkedisi kitabı ile başladı. Herhalde 64 sayfalık bir kitaptı. Tabii ki resimli olanlardan. Zaten o yaştaki bir çocuğa kitapları sevdirmenin en iyi yollarından biri hikayeleri farklı ve eğlenceli resimlerle süslemek. Ben hem hikayenin güzelliğinden hem de bu resimlerin dünyasında kaybolduğumdan kitaba öyle bir dalmışım ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadan  teneffüs zilini duyunca o ana dönebilmiştim sadece. Kitabı okurken içinde bulunduğum dünya o kadar ki umurumda değilmiş anlaşılan.

Sonraları farklı kitaplar da okudum. Onları okuduğumda da kendimi bu dünyadan soyutlanmış ve kitabın içindeki evrene ışınlanmış hissettim. Özellikle lise yıllarımda okumaya başladığım romanlar gerçekten benim üzerimde muhteşem etkiler bıraktı. Tabii ilk okumaya başladıklarım dünya klasikleriydi. Sonraları tarihi kitaplar ve farklı dillerdeki kitapların çevirileri gerçekten de benim dünyamda bir çığır açmaya yetti. Bir kere dünyaya daha geniş bir pencereden bakar oldum. Kim olduğumu ve nelerden hoşlanabileceğimi keşfeder bir hale geldim. Çünkü farklı kitaplar demek farklı hayatlar ve evrenler demekti. Bunu okuyan insan içinse farklı düşünce yolları demektir. Zaten okuyan insanı okumayandan ayıran en büyük özellik farklı düşünebilme kabiliyetidir. Doğruyu yanlışı sorgulayabilmek, ona bambaşka bir pencereden bakabilme gücü demektir. Bu güç ise zihinsel olduğu için bizim yaşam yolunda daha mantıklı ve üzerine düşünülmüş kararlar almamıza vesile olmaktadır. Benim için de böyle oldu. Pek çok Türk klasiği de okudum. Bu tamamen merakımdan ileri gelmekteydi. Çünkü kendi dilimde düşünmek istiyordum. Edebiyatımızın farklı dönemlerde geçirmiş olduğu akımları eserler üzerinde incelemek istiyordum. Neticesinde hayran kaldım. Zaten aksi bile mümkün olamazdı. Yazarlarla aramda bir bağ kurdum. Özellikle Oğuz Atay ve Sabahattin Ali benim seve seve okuduğum Türk yazarlarıydı. Daha sonraları modern klasiklere bir giriş yaptım ki burada beni çok güzel bir yazar karşıladı. Stefan Zweig. Satrancı ilk okuduğumda ilkokulda yaşadığım o anın dejavusu gibi kitabın içine çekildim. Daha sonra bu hayranlık yazarın farklı eserlerini de okumama yol açtı. Modern Klasikler demişken Franz Kafka'yı da anlatmadan geçemeyeceğim. Milena' ya Mektuplar benim çok sevdiğim eserlerinden biridir. Ama ben onu okumaya Dönüşüm ile başladım. Eminim ki okuyup'ta bu kitaba ve hikayesine hayran olmayanımız yoktur. Ben de çok beğendim ve tanıdığım herkese tavsiye ettim.
Okumak ben de yazmayı da teşvik etmeye yarayan bir dosttu. Çünkü zaten hayalperest ve duygusal bir dünyam vardı. Biraz da kendi dünyamda olduğum için hislerimi ve düşüncelerimi yazmak bana hep iyi geldi. Bu noktada farklı bir düşünce gelip aklıma yerleşti. Kadın yazarlar. İşte bu nokta da kadın yazarların eserlerine ağırlık vermeye başladım ki bu durum ruhumda son derece muhteşem bir etki bıraktı. Türk edebiyatında Halide Edip Adıvar ve dünya edebiyatında Virginia Woolf, Agatha Cristie benim ruhuma güzel eserleri ile eşlik ettiler. 
Okumak benim ruhumu ve zihnimi besledi. Hala da okuyorum. Günlük hayatın meseleleri ve çözülmesi gereken birçok zorluk benim için daha katlanır bir hale geliyor. Hem onlardan öğreniyorum hem de okuduklarımdan bir anlam çıkararak kendimi ileriye taşımaya gayret ediyorum.

Neden Okumalıyız?
Yukarıda da bahsi geçtiği üzere okuyan insan hep bir adım ileride ve diğer adımı atabilecek beceriye sahip birisidir. Okumak bir boş zaman aktivitesi değildir. Bizler okumak için zaman yaratırız. Nasıl ki yemek saati ve uyku saatimiz var okuma saatimiz de olmalıdır. Okumak kendi dünyamızla zaman geçirmek için muhteşem bir yöntemdir. Çünkü dünyada hala keşfedilmeyi bekleyen birçok şey var. Bunu bizzat kendimiz yapmalıyız. Zihnimizin bilmediği ve elde ettiğinde onu geliştirecek pek çok kaynak hala okunmayı ve üzerine düşünmeyi bekliyor. Evet, bu noktada yapılması gereken diğer önemli şey ise düşünmek. Ne okumuş olursak olalım onun üzerinde bir düşünce fırtınası yaşamalıyız. Arkadaşlarımız ve sevdiklerimiz bunun için bulunmaz nimettir. İletişimimizi daha faydalı ve eğlenceli bir hale getirebiliriz. 
Okuduklarımız bizim kim olduğumuzu da belirler. Çünkü pek çok türde eser var. Farklı fikirlerin dünyasına açılan kapılar gibi adeta. Tabii biz de bir kaç kapıdan girebiliyoruz ancak. Okuduğumuz kitaplar aracılığıyla bize benzer dostlar edinebiliriz.  Bizim altını çizdiğimiz satırları belki o da çizmiştir. Bizim duygulandığımız sayfada belki o da duygulanmıştır. Bu aslında kitaplar aracılığı ile bir gönül bağı kurmamıza da sebebiyet verebilir.
Yeni fikirleri keşfedebiliriz. Hiç aklımıza bile gelmeyen o düşünce kitap'ta öylece karşımıza çıkmış ve ilgimizi çekmiştir. Biz de bu sayede kendi hayatımızda bir değişim geçirebiliriz. Yeni şehirlere ve ülkelere merak sarabiliriz. Yeni kültürler ve yaşayışlar merakımızı cezbedebilir. 
Kendi zihnimizdeki sınırlardan kurtulabiliriz. Bu sınırlar ki yaşam boyu bizim önümüzde engeller oluşturur. Ama okuduğumuz bir kitap sayesinde bu sınırları aşabiliriz. 
Belki anlaşılmaya ihtiyacımız var. En çok da kendimizi. Bir gün bir kitaba denk geliriz, Kitabın ana karakteri bize o kadar benziyordur ki onda kendimizi görürüz. Böylelikle karakterle ve yazarla aramızda bir bağ kurarız. Dünyanın ne kadar büyük olduğunu ve aslında hiçbir zaman yalnız olmadığımızın farkına varırız.

Sonuç: Okumak Sonu Gelmeyen Bir Yolculuk
Evet, bu yol hiç bitmez. Çünkü daha keşfedilmeyi bekleyen çok kitap var. Daha birçok yazar var okunmayı ve kalemine hayran olunmayı bekleyen. Hala orada bir yerlerde bir karakter var kendimizden bir parça bulabileceğimiz. Hala çok güzel şiirler var okuduğumuz zaman etkisinden çıkamayacağımız. Bizler her zaman okuyacağız. Okuyacağız ki ışığımızla başkalarına da rehber olabilelim. En çok da küçük çocuklara. Onları okumaya teşvik etmeliyiz. Güzel hikaye kitapları hediye ederek başlayabiliriz mesela. Beraber okuma saatleri yapabiliriz. Bu çocuğun dünyasını renklendirecek ve okuma alışkanlığı kazanmasına zemin oluşturacaktır.

Peki ya siz. Neler okuyorsunuz ve neden okuyorsunuz? Okumak sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Düşüncelerinizi bizimle paylaşım ve biz de okuyalım. 😊

Kendi Yolumuza Dair

Merhaba. Öncelikle sayfama hoş geldiniz. Bu sayfada yaşam yolculuğumuzu bize bir nebze olsa da kolaylaştıracak ve değerlendirecek içerikler yer almaktadır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski