Kendimi Anlamayı Ne Zaman Öğrendim?


Kesin olarak inandığım bir şey var. Yaşarken durağan gibi görünüyor ama aslında öyle değil. Hayat beni çok farklı süreçlerden geçirdi. Sürekli bir değişim ve dönüşümle baş etmek zorunda kaldım.

Herkes gibi beni de bugünlere getiren süreç içerisinde verdiğim kararlar ve ondan çıkardığım dersler oldu. Bir noktadan sonra değişime direnmeyi bıraktım. Biraz geri çekilip ne olduğunu anlamaya çalıştım. Kabul edersiniz ki, kendini anlamak zorunda hissetmek de sürecin bir parçası ve hiç kolay değil.

Hayatın hızla akıp gittiğini hissediyordum. Ama bunu durdurmak elimden gelmiyor. Böyle anlarda gücünüz zamana karşı koymaya yetmiyor. Ne yaparsanız yapın hayat tarafından durduruluyorsunuz. Sanki bir dış kuvvetin etkisi altındasınız.

Evet, öyle zaten. Her ne kadar irade dediğimiz bir gerçek olsa da aslında bizler belirli çizgiler etrafında ilerleyebiliyoruz. Bu demek değil ki bu çizgiyi aşmak mümkün olmasın. Elbette aşılabilir. Ama şimdi mi? Bu şartlar altında mı? Hayır.

Değişime Direnmek Yerine Onu Anlamaya Çalışmak

Her şeyin kendi zamanı var. İşte bu benim almış olduğum çok önemli bir ders. Şimdilerde hala bir yanım bunu göz ardı etse de bu konuda kendime bazı gerçekleri hatırlatıyorum. Acele etmeyeceğim. Çünkü doğa da asla acele etmez. Koca bir kış yaşarız mesela. Doğa için bu kış çok yorucudur. Yıkımdır adeta. Ama o tekrar toparlanmak için kendini yormaz. Onun yerine bekler ve o kışı doyasıya yaşar. Acının içinden geçmek. Çünkü bazen en iyi çıkış yolu budur.

Bu düşünce kendime karşı anlayış göstermeme neden oldu. Ne zaman mı? Çok değil. Epey yorulduktan sonra.

Bu farkındalık için geç kaldığımı düşünüyorum bazen. Çünkü tüm gücümle her şeyi değiştirmeye çalıştığım o yıllara dönüp bakınca bir hüzün düşüyor içime. Ama yaşanması gerekiyordu ve yaşandı. Yaşanmasaydı şimdi bu kadar kendime karşı anlayışlı olamazdım. Yaşanmasaydı kendi değerimin farkına varamazdım.

Nasıl oldu peki? Bir anda değil ama yavaş yavaş bilincine vardım bazı şeylerin. Düşündüm ki, bu hayatta kendimden daha iyi bir arkadaşım yok. Başkaları benim için ne kadar değerli olursa olsun eninde sonunda kendimle yalnız kalıyorum. Kendime karşı sorumluklarım var. Kendime ihtiyacım var hayat yolunda. Öyleyse onu anlamaya başlasam iyi olur. 

Sonra kendime sordum. Uğruna bu kadar mücadele verdiğim şeyi gerçekten istiyor muyum? Yoksa onu yapmam gerektiğini düşündüğüm için mi yapıyorum? Cevap beni şaşırttı. Sanki içimden bir ses bırak artık diyordu. Artık o sesi dinlemeye başladım.

Bu sese alışamadığım zamanlar oldu ve hep böyle devam edecek sanıyordum. Çünkü bu ses beni alışkanlıklarımdan vuruyordu. Bu zamana kadar aynı şekilde devam eden bir yapıyı yıkıp yeniden inşa etmem için beni zorluyordu. Bu sesi her duymazdan geldiğimde tekrar hayat tarafından duraklatıldım. Yapraklar dökülür ama gövdem sapasağlam.

Kalbin Sesi mi, Aklın Yolu mu?

Şuna inanıyorum. Aklım veya beynim bu sese dost olabilir. Ama beni benden daha iyi tanıyor gibi. Yolu çoktan biliyor ve bana aracı olmaya çalışıyor adeta. Peki, bunca zaman nasıl davranıyordum?

Mantıksal düşündüğümü ve olaylara bu çerçeveden yaklaştığıma inanıyordum. Şimdi geriye dönüp baktığımda ise yaptığım tek şey olduğu gibi devam ettirmekmiş. Bir alışkanlığı sürdürmek. Bana iyi gelmese bile. Oysa bana kimse bunu öğretmedi. Bu konuda çoğunluk nasıl hareket eder bilemiyorum. Bazıları kalbinin sesine yürür. Bazıları aklından şaşmaz. Ben ise ikisini de saf dışı bırakmış bir şekilde sadece sürdürme derdindeymişim.

Peki, şimdi kalbimi mi dinliyorum aklımı mı? İkisini de. Çünkü kalbim hissediyor ve aklım nedenlerini biliyor. 

Peki, ya siz? Kendinizi ne zaman anlamaya başladınız, ya da hala anlamaya mı çalışıyorsunuz?




Kendi Yolumuza Dair

Merhaba. Öncelikle sayfama hoş geldiniz. Bu sayfada yaşam yolculuğumuzu bize bir nebze olsa da kolaylaştıracak ve değerlendirecek içerikler yer almaktadır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski