Lise yıllarımda bunu anlamak o kadar da kolay değildi. Ama apaçık bir gerçek olarak ortadaydı. Fakat çocukluk boyunca yaptığım tek şey hislerimi suçlamaktı. Bir şeyi sevmiyorsam bu benim suçumdu. İstemiyorsam, ona karşı olumsuz bir duygu varsa içimde bunun sebebi de yine bendim. Halbuki benim dışımda bir dünya olduğunu ve benim de içinde yaşayan bir varlık olduğumu o zamanlar anlamam imkansızdı. Zaten öğretilmemişti. Çocuğa ne öğretirseniz onu düşünür. Kendini sevmeyi öğretirseniz öyle yapar. Kendini bir sorun olarak görürseniz o da bir sorun olduğunu düşünür. Bu son derece acı verici bir durum.
Ben bunu erken anladım. Çünkü çok fazla düşünen bir çocuktum. Şimdilerde bakıyorum da henüz anlayamayan pek çok yetişkin var. Bence insan bunu öğrenmek zorunda. Duygularımız var ve de böyle hissetmemizin bir nedeni.
Lisede ne oldu peki? Çevrem değişti. Daha güzel bir arkadaş grubuna dahil oldum. Daha anlayışlı öğretmenlerle tanıştım. Güzel kitaplar hayatıma girdi. En önemlisi bakış açım değişti. Duygularımla tanıştım. Diğer insanları gözlemledim. Onların kendileriyle ve hayatla nasıl başa çıktıklarını inceledim. Kolay değildi herkes bir sorunla cebelleşiyordu. O zaman anladım, yalnız değilim. Ben de herkes gibi bir insanım.
Bir gün Yazmaya Başladım
Her şey değişti artık. Oturup da yazma kararı aldığımı hatırlıyorum. "bundan sonra yazacağım" dedim kendime. İlk başlarda yazamadım aslında. Çünkü eline bir kalem ve önüne bir defter alınca olmuyor. Çok ürkek oluyor insan. O yüzden bir süre sadece yazmak üzerine düşünme kararı aldım. Artık yazacağım her şey zihnime dökülüyordu. Ama henüz kağıda değil. Neden bu kadar zor? diyordum mesela. Altı üstü bir kaç kelime işte. Sonra yazmaya başladım ama yazdıklarımı hiç beğenemedim. Çünkü zihnimdeki haline hiç benzemiyor ben de yakıştıramıyordum. Bu yıllar böylelikle yazma uğraşısı ve beğenmemelerle geçti.
Üniversite yıllarımda ise günlük tutuyordum artık. Ama onları da hiç beğenmiyordum. Halbuki hepsi benim anılarımdı. Beğenmediğim neydi? Üslubum mu yoksa anılarım mı?
Üniversite yılları da böyle beğenmeyerek ama yine de yazarak geçti.
Sonra üniversite bitti ve kendimle uzun bir süre baş başa kaldım. Duygularımı şöyle bir karşıma aldım. Anladım ki bu zamana kadar yaptığım tek şey onları bastırmakmış. Beğenmediğim şey duygularımmış.
Fakat artık öğrendim ki duygularım var. Bunu lisede anlamıştım ama onları şimdi kabul ediyorum. Çünkü bazen anlamak yetmiyor.
O günden sonra daha çok yazmaya başladım. Şimdilerde yazdıklarımı okuyunca "bunu bir duygu kaleme aldı" diyorum. Onu kabul etmeme gibi bir durumum olamaz çünkü bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Kendimi o duygular ışığında tanımam çok kolay. Beni neyin üzdüğünü ve neyin mutlu ettiğini. Aksi takdirde zihnimde sürekli anlık olarak parlayıp kaybolacaklar. Onun yerine kendimi anlamayı seçtim.
Kapanış: Tavsiyem, Yazmanız
Evet, bol bol yazın. Anlamayı beklemeyin. Yazın, sonra zaten anlayacaksınız. Beğenmeseniz bile karalayın. Duygular kelimelere dönüşsün. Sonra dönün, yargılamadan okuyun. Kesinlikle anlayacaksınız. İşte, yazabilmeniz için bir kaç tavsiye:
- Önce bir paragrafla başla. Ne olduğunun önemi yok. Bir paragraf bir şey yazmayı hedefle.
- Günlük veya anı defteri tut. Gün içindeki yaşadıklarını yaz oraya.
- Bol bol oku.
- Kendini dinle.
- Kendine bazı sorular sor ve yazarak cevapla. (En sevdiğim film ve neden seviyorum?)
- Yazmak konusunda katı kuralların olmasın. Sadece yaz ve bırakma. Zaten kimseye bir şey kanıtlamak gibi bir amacımız olamaz. Sadece ruhumuzu iyileştiriyoruz.
Tags
düşünce yazısı