Yeni bir film incelemesi ile karşınızdayım. Aslında ben bu filmi izleyeli epey zaman oluyor. İzlediğimden beri de etkisinden çıkamadım. Son derece güzel bir hikayesi var. Hem çok uzak hem çok yakın bir olay örgüsü gibi hissettiriyor. Absürt değil belki gerçek dışı diyebiliriz ama aynı zamanda bize bazı gerçekleri hatırlatıyor. Bu gerçeklikte yaşadığımız dünya çağından izler bulabilmemiz de mümkün.
Hepimiz doğduğumuz andan itibaren tanımadığımız ve bilmediğimiz bir dünyanın içinde yaşamaya başlıyoruz. Zaman geçtikçe bu dünya ile bağ kuruyor, onu tanıyor ve anlamlandırıyoruz. Öyle ki bu bizim gerçekliğimiz oluyor. Bunun dışında kalan dünya da bize oldukça yabancı gelmeye başlıyor.
Peki, ya aslında hepsi yapay ve dışarıdan bir el tarafından inşa edilmiş ise. Hayatımızın her anı bir sahne olabilir miydi o zaman? Bizim için mümkün mü bilmiyorum ama başka bir hikaye için evet.
Bahsettiğim hikaye 1998 yapımı Truman Show filmine ait. Başkahramanımız Truman Burbank'ın hayatı henüz dünyaya geldiği küçük bir bebek olduğu zamandan itibaren, bir televizyon show'u olacak şekilde kurgulanmış. Tabii işin ilginç tarafı şu ki, o bunu bilmiyor. Yani diğer insanlar gibi dünyanın bir parçası olduğunu ve sıradan bir hayata sahip olduğunu zannediyor. İşte, film bu hali ile bize gerçekliğin ne olduğunu düşündüren bir yapı sergiliyor.
Truman'ın Evreni: Yapay Gerçekliğin İçinde
Truman'ın yaşamış olduğu kasaba son derece huzurlu ve mutlu insanların olduğu bir evrendir. Bu çok ilginç çünkü asla pürüze yer verilmiyor bu kasabada. Herkes birbirini seviyor ve selam veriyor, sürekli gülümsüyor. Normal bir hayatta böyle bir evren mümkün mü? Keşke olsa ama ne yazık ki bu hayatın gerçeği değil. Zaten Truman'ın yaşadığı kasaba bir tiyatro sahnesi gibi sadece seyircinin hoşlanacağı şekilde inşa edilmiş. Tabii ki Truman'ın hayatı da aynı şekilde. Film bu anlarda bize şunu düşündürüyor: Gerçeklik olgusu, bizim için mi geçerli yoksa bizim dışımızdaki dünyanın işleyişi için mi? Bana da şunu düşündürdü: Küçük bir çocukken her şeyin bir oyun olduğunu sanırdım. Sanki tüm dünya, benim dışımda kalanlar bu oyunun parçası ve her şeyden haberdar bir tek ben hariç. İşte, Truman için bu neredeyse gerçek bir hikaye.
Gerçeği Aramak ve Şüphe
Truman'ın hikayesini ilginç kılan bir diğer şey de karakterin bir noktadan sonra sorgulamaya başlamasıdır. Çünkü yapaylık eninde sonunda kendisini ortaya çıkarır ve bir çatlaktan sızan ışık gibi gerçeği belirgin kırar.
Truman'ın dünyası bir sahne olduğu için eninde sonunda bazı görünmemesi gereken durumlar kendini göstermeye başlar. Truman'ın ölmüş olan babasını sokakta görmesi ve radyo dalgalarının onu takip etmesi gibi.
Truman'ın etrafındaki her şey bu sahnenin bir dekoru konumundadır. Mesela gittiği her yerde görünmez kameralar vardır. O evrendeki herkes Truman'ın arkadaşı da dahil olmak üzere bu oyunun yan karakteridir.
Artık bir noktadan sonra Truman bütün bunlara anlam veremez ve sorgulamaya başlar. Her geçen an bunun üzerine gitmeye başlar ve bu yapaylıklar da bir bir açığa çıkar. Bu bana şunu düşündürüyor: Küçük bir şüphe nedensiz gibi görünür ama içimize ekilen şüphe tohumları da bu nedenler sayesindedir. Belki bu kadar yapaylık olmasaydı Truman hiçbir zaman gerçeği anlamayacaktı.
Gerçekliğin Bedeli
Truman gerçeği aradı ve buldu. Ama bu gerçeklik ona hiç tanımadığı bir dünyayı işaret ediyordu. Üstelik o sahne onun için güvende ve harika bir şekilde inşa edilmişti. Yine de Truman gerçekliğin bedelini seçti.
Filmde bir sahne vardı. Oyundan çıkmaya çalışıyor mücadele ediyordu. Benim için çok duygusaldı. Kaçımız çıkmaya çalışmadık ki bu oyundan ve bunun oyunun bir parçası olduğunu umut ederek. Truman gibi bir kapı aradık, koca fırtınaları aştık sadece o kapıyı bulup bu show'u bitirebilmek için.
Bu sahte bir duvarı yıkmak gibi. Önümüze gerçekliği sermeye benziyor. O gerçeklik aslında hakikattir bizim için. Bu noktada Truman, o duvarın önünde bir tercih yaptı.
Sonuç: Aslında Gerçek Nedir?
Gerçek artık kaçmak zorunda olmadığımız mı yoksa her şeye rağmen bize ait olan mı? Gerçek, aslında bir uyanıştır. Kimi zaman kabule kimi zaman bir inanca götürür bizi
Truman Show filmi bize çok güzel mesajlar veriyor. İçinde yaşadığımız hayatın ne kadarı bizim gerçekliğimiz ne kadarı kabul? Sadece içinde doğmuş olmamız o hayata ait olmamız için yeterli mi?
Belki sadece bir cesaret. Sorgulayabilme cesareti. Kim bilir farkına varmamız gereken çok fazla yapaylık vardır belki.
Sizler ne düşünüyorsunuz? Filmi izlediniz mi? Yorumlarınızı paylaşabilirsiniz.
Eğer film incelemeleri okumayı seviyorsanız bu yazılar da hoşunuza gidebilir.